Çok mu Yaratıcıyız?

Çok uzun yıllar yaratıcılığın bazı insanlara bahşedilmiş bir özellik olduğuna inandım. Birileri yaratıcıdır, birileri değildir. Doğuştan mı gelir yoksa sonradan mı öğrenilir? Yaratıcı dediğimiz kişiye ya da yaratıcılık ürünü olan şeye, “yaratıcı” diyen kim? Nasıl bir sınır var, sıradan ve yaratıcı arasında?

Küçükken Daha mı Yaratıcıydık?

Konu ile ilgili bir çok kitap aldım, okudukça daha yaratıcı olurum belki diye. Parlak(!) bir fikir gelir aklıma. Hiç düşünülmemiş bir şey keşfederim. Sahi, hani şu reklamcılar, nasıl buluyorlar bu fikirleri? Genetik mi onlardaki yaratıcılık? Gel zaman, git zaman, yaş ilerledikçe, yıllar geçtikçe bir şeyi farkettim. Küçük yaşlarda iken insanın sınırları olmuyor. Ağaçları pembe çiziyor, insanları uçuruyor, akla hayale gelmeyecek sorular sorup ebeveynlerini şaşırtıyor. Yetiştiği ortamda ailesi ya da eğitmenleri eğer bu konuda bilinçli değilse, normlar, kurallarla “doğruyu” öğreniyor. Ağaç pembe değil, yeşildir. Bunu zaten doğal olarak öğrenecek çocuk, olması gereken zamandan daha erken “bu öyle olmaz” cümlesini duyarak öğrenince, sınırlarını görmeye başlıyor. Kurallar çerçevesinde “aynı” olmayı öğreniyor. Bu doğal bir süreç, bir çok insanın yaşadığı. Bizim zamanımızda, “serbest” bırakan eğitmenler yoktu malesef. Şimdiki çocuklar daha yaratıcı deniyor o, o öyle değil bana göre. Şimdi bunun bilincinde olan daha fazla aile, eğitmen ve eğitim sistemi var, o kadar.

Yaratıcılık İçimizde

Bende yaratıcılığın bende değil dışarıda bir “özellik” olduğuna inandım çok uzun zaman. İçimde değil dışımda olunca aramaya koyuldum tabi. Yaratıcılık, yaratıcı drama, yaratıcı olmanın yolları, yaratıcılığa giden yol ve benzeri o kadar çok söylem vardı ki hayatımızda. Olunması gereken bir haldi bu. Bir süre sonra, o beklediğim mucize (!) gerçekleşmeyince, boşa kürek salladığımı anladım. Aslında asıl problem özgüvenle alakalıydı. Başkaları ne der diye düşünmek, yaratıcı düşünmenin ilk engeli. Birilerinin onayına sunacaksam bir şeyi, sınırlarımı kaldıramam. Aslında yaratıcılık, herkeste potansiyel olarak var olan, keşfedilmeyi bekleyen, herkese aynı şekilde bahşedilmiş ve herkesin içinde olan bir parçadır. Sadece buna inanmak ve cesurca denemek gerekiyor. Yaratıcıyım demek için illa dünyayı değiştirecek bir buluşa isim yazdırmak gerekmiyor. Günlük hayatta yaptığımız herhangi bir değişiklik, hiç düşünmediğimiz, dünya için küçük ama bizim için büyük olan bir adım, mutfakta yapılan harikalar ve benzeri bir çok şey de yaratıcılık. Yaratıcılığı dünyayı değiştirecek fikirler bulmakla eş değer tuttuğumuz sürece her gün gerçekleşen mucizelere körleşiyoruz. İnsan önce kendine inanmalı ve bundan da asla vazgeçmemeli. Elbette ilham veren harika insanlar var. Örnek alınmalı, takip edilmeli. Ancak kendi hayatımızdaki güzel dokunuşları ve kişisel çabamızı yok saymamalıyız. Yaratıcılık üstün özellikli insanlara bahşedilmiş bir olgu değil. “İlham” ın kaynağı aynı aslında.

“İçinizden bir ses, “çizemezsin” diyorsa, içinizdeki o sesin susturulması gerekiyor demektir.”
Vincent Van Gogh

Bu konuda ilham verici çok fazla konuşmaya rastlamadım. Ancak Stanford Üniversitesi Profesörü David Kelley‘nin duygu yüklü ve etkileyici konuşmasını dinlediğimde çok etkilendim. Kesinlikle dinlemeye değer. Bu kadar kısa bir konuşma ile bile bir aydınlanma sağlıyor.
canel Yazar:

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir