Çok güzel umutlarla ve keyifle başladığımız işimizden -olağanüstü haller dışında- ne oluyor da ayrılma kararı alıyoruz?
Her günümüz aynı değil elbette, hayat dalgalı kur misali… Bir terazi dengesi. “Bir şeyler” oluyor bizim tarafta, gitme vakti geldi diyor ve gidiyoruz.
Herkesin kendine göre “haklı” bir nedeni var. İşten ayrılma vakalarında, çalışanlara kararı verdiren sebepler açısından belirgin bir kuşak farkı olduğu söyleniyor. Genel anlamda kümeleme söz konusu olabiliyor ancak bence X gibi yaşayan Y ler olduğu gibi yanlış zamanda doğmuş ve Y gibi olan X’ler de var. Biraz karakteristik eğilimler, biraz beklentiler işten ayrılma kararlarını etkiliyor. Yine de gruplayacak olursak, Y Kuşağı çalışanlar için en önemli motivasyon kaynağının “bağlı olunan yönetici” olduğuna inanıyorum. Ondan ne kadar beslendiği, onunla ne kadar gelişebildiği, kendini ne kadar iyi anlatabildiği oldukça mühim özellikle “genç kuşak” çalışanlar için. Şirkete ve yönetime duyulan güvenin sarsılması ile “bana değer verilmiyor” hissi de işten ayrılmada diğer belirgin faktörler.
İşten ayrılma kararı; fiziksel/ruhsal rahatsızlıklar ve mobbing vakaları dışında bence “yağmurdan kaçarken doluya tutulmamak” için özenle değerlendirilecek ciddi bir karar. İşe girdiğinin ilk 6 ayı dolmadan ayrılan çalışanların “doluya” tutulduğuna, gözlerinin arkada kaldığına, pişmanlıklarını dile getirdiklerine çok kez şahit oldum. Neyi aradığımızı biliyor muyuz her şeyden önce? Bence sıkıntıları ortaya koyarken de, başka diyarlara yolculuk kararı alırken de neyi aradığımızı bilmemiz gerekiyor. Eğer bilmezsek, varacağımız noktada tatmin olmama riskimiz var çünkü muhtemelen bir döngünün içindeyiz demektir. Kısır döngü. Mutsuz eden faktörlerin bizi tekrar yakalaması söz konusu olabilir.
Hedefi olmayan gemiye hiç bir rüzgar yardım edemez demiş Montaigne…
Bazen, ben artık dayanamıyorum dediğimiz bir noktada sadece bir tatil bile iyi gelebiliyor, “yok ya o kadar da dert değil” nidaları ile ofise dönebiliyoruz. Ya da özel hayatımıza katacağımız bambaşka bir renk de tüm dengeleri değiştirebiliyor. Şu bir gerçek ki, işten ayrılma kararı her zaman “salt iş” ile ilgili sıkıntıları değerlendirirken alınmıyor. Bazen öyle dinamikler oluyor ki insan hayatında, o günkü bakış açısıyla da ben buradan gitmeyelim diyebiliyor.
Öyle ya da böyle kaynağı ne olursa olsun, benim penceremden şunlar olduğunda işten soğuduğunu anlıyor bir çalışan:
-
Küçük bir kasabada/şehirde yaşama isteği, kafe açma vb. hayaller
-
Başka dünyalarda (şirketlerde) ne var acaba ya da benim için daha iyi bir yer var mı diye merak / arayış içerisinde olma
-
Psikosomatik yani aslında fiziksel olarak var olmayan ama “varmış gibi” hissedilen rahatsızlıklar
-
Yoğun kaygı / panik atak gibi durumların ortaya çıkması
-
Pazartesinden cumayı beklerken, haftasonunu iş günlerini düşünerek gergin geçirme
-
Uyanmak istememe, en sevdiği işleri bile zorla yapma
-
Daha şikayetçi / gergin / savunma halinde olma
-
Uyku problemleri ve dalgınlık yaşama
-
İş yerinde insanlarla mümkün olduğunca az konuşma, uzak durma, iletişime kapanma
-
Sık hastalanma, işe daha sık geç kalma, rapor ve izin alma
-
Ayakların her gün geri geri gitmesi hatta işe gelmenin tabiri caizse bir işkence olması
-
Şirkete bağlılığın kalmaması, ne marka ile ne şirket başarılar ile gurur duymama
-
Değersiz hissetme ve şirkette geleceğin olmadığını düşünme
-
Verilen kararlara ve üst yönetime öfke duyma
Bunları yaşayan bir çalışanın, duygularını “doğal” kabul etmeden, bir şeylerin ters gittiğini anlaması önemli. Hakikaten doğru yerde miyim? Ciddi hastalıklara yakalanmadan, özgüveni kaybetmeden, silkelenip iş değiştirmek için yol almak hayati önem taşıyor. İlla ki bıçak kemiğe dayanıncaya kadar beklemek gerekmiyor da peki her zaman sinyalleri doğru algılıyor muyuz?
“Daha iyi bir kariyer fırsatı” çıktı diye işten ayrılmak için optimum bir süre var mıdır mesela? Yeni işinin 2. ayında mı, 6. ayında mı, 2. yılında mı? Mutlak doğru yok elbette. Bir çalışanın kendisi için doğru organizasyonu bulma hedefi çok güzel. Hatta, deneyimin çokluğu da muazzam bir zenginlik. Ancak değerlendirme kriterlerimizi ve sebeplerimizi titizlikle gözden geçirelim derim.
Yaklaşık 1 yıl gibi bir süre geçmeden, işin tüm dinamiklerini ve organizasyonun bütününü “her açıdan” değerlendirme söz konusu olamıyor bana göre. Üstelik “deneyim bağımsız”. Bir kaç ayda ne kadar vaka yaşadık, neler gördük mesela? Anılar biriktirdik mi? Mücadele ruhu diye bir şey var hani. Her rahatsızlık duyduğunda gitmeye kalktığında kazanılmıyor işte. Olağan dışı durumları konu dışında tutarak, insanı zor koşulların pişirdiğini, yaşanan yanlışlardan da doğrulara ulaşıldığını unutmamak gerekli.
Hayat seçimlerden ibaret.
Hayatta öyle seçimler yap ki; kazandıkların, kaybettiklerine değsin. (Che Guevara)
İlk Yorumu Siz Yapın