İş Görüşmelerinde “Samimiyet” Faktörü

Küçük bir araştırma ile “görüşmelerde neler yapılmamalı, en fazla yapılan hatalar nelerdir, görüşmede şunu giyin, bunu söylemeyin” başlıklı bir çok kaynak bulabiliriz.

Adab-ı muaşeret gereği minimum “gereklilikler” belli. 🙂  Bunu bilen, uygular. Görüşmeciye “sen” diye hitap etmez, gördüğü saygıya aynı şekilde karşılık verir, görüşmede sakız çiğnemez, telefonunu kapatır ya da acil bir durum varsa da sebebini açıklar, telefonu her çaldığında açmaz, giyimine kuşamına, temizliğine özen gösterir. Bu ve benzeri örneklerin hepsini yaşadım. Negatif örnekler üzerinden olmaması gerekenleri söylediğimiz gibi iyi örneklerden de bahsetmeliyiz diye düşünüyorum. Yani, yerdiğimiz kadar övmeyi de bilmeliyiz.

İş Görüşmelerinde Neyi Seviyorum?

Görüşmenin ardından, “ne adaydı be” dediğim birileri yok mu? Elbette, çok var. En iyi aday da, en iyi görüşme de, en iyi görüşmeci de göreceli tanımlar olmakla birlikte, genel geçer kurallar da yok değil hani.

En iyi aday, bana göre samimi olabilen adaydır, yani içi dışı bir, kendi gibi. Samimiyet kelimesini çok seviyorum. Kişisel pazarlama ya da kişisel marka yönetimi gibi konularda ahkam kesebilecek bir guru değilim. Ancak şuna çok inanıyorum, eskiden bir adayın kendini ne kadar cilaladığı mühim iken şimdi ne kadar samimi olduğu önemli. Bir çok mecrada üstelik, ifade, enerji, duruş olarak, samimiyet bir değer! Yazarken, konuşurken, düşünürken bile.  🙂

Bence samimiyet, lakayıt bir duruş değildir. Özgüven kaynaklıdır. Samimi aday, neden orada olduğunu bilen, kendini tanıyan, kendisi için en iyiyi arayan, görüşmeye bu niyetle gelen kişidir.

Görüşmeye gitmeden önce aynaya bakarken, nasıl görünüyorum kadar “ne kadar samimiyim, ne kadar kendimim, ne kadar sahiciyim” sorularını da sormalıyız. İnsan kendi olduğunda daha da etkileyici bana göre. Samimi olmanın kendine has bir çekiciliği yok mu hakikaten?

İnsan doğal olduğunda, kendini olduğu gibi tanıttığında, gözle görülmeyen bir enerji yaydığına inanıyorum. Özel bir şeye gerek yok, hepimiz anlıyoruz samimiyeti. İçimizden yakalıyor bir şey. Çok kıymetli işte bu. En çok da gözlerden anlaşılıyor. Mekanik değil de kalple bakabildiğimizde daha da hızlı yakalıyoruz bu içtenliği.

Görüşmeci daha güçlü konumda olsa dahi samimi çerçevede yapılan görüşmeler aslında her iki tarafı da besliyor. Sektörle, yapılan işlerle ilgili hatta hayata dair bir çok şey öğreniyorum adaylarımdan. Anlaşılmak mühim mesele. Kendini anlatabilen, anlaşıldığına inanan bir aday, o işe alınsa da alınmasa da görüşmeyi “iyi” anıyor. İçten bir aday ile yapılan görüşmenin tadı bambaşka.Teklifi almak, o işe girmek, şirketin doğru yer olduğunu ya da o işin mutluluk getireceği anlamına gelmez. Her zaman süreçler olumlu sonuçlanmayabilir ama görüşme harika geçmiş de olabilir. Anahtar kilit misali doğru eşleşme değil mi mühim olan? İşe uygun aday, adı üzerinde o pozisyon için en uygun aday demek ancak en iyi görüşme ya da en iyi aday, bunun da ötesinde aslında.Ben kendi gibi olabilen insanların baştan kazanan olduğuna inananlardanım. Ve birine verilebilecek en güzel nasihat, Mevlana Celaleddini Rumi’den “ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol”dur.“Orjinallik, samimiyetin yan ürünüdür” demiş Marianne Moore.

Samimiyetle, kendi yolunda ilerleyen herkesin, hak ettiği yerde olması en büyük temennim…

canel Yazar:

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir