Dengesiz miyim, neyim? Küllerimden doğmak istiyorum oysa!

Yıllar önce bir arkadaşım bir sohbet esnasında hayatta hiç bir zaman her şey aynı anda iyi gitmez demişti. Çok kızmıştım, kulakları çınlasın. O zamanlar çeşitli kişisel gelişim (!) eğitimlerine katılıyor ve sürekli “başarı, mutluluk, hayat bizim elimizde yahu” sloganları ile ikiz gibi yaşıyordum. Bir şeyler ters gidiyorsa sorumlusu sensin! Tabii ki seçimlerle yaşıyoruz. Aklımızda ne varsa, tabağımızda da o. Ancak, bazen beklenmedik şeyler de yaşanmıyor mu hayatlarımızda? Gerçekten “tek bir tane” de olsa, iyi gitmeyen şeyler de yaşamıyor muyuz? Elimizde mi, değil mi onu bile tartışamıyoruz; sıkıntısını, acısını yaşarken.

Bir gün çok cesaretli oluyoruz, bir gün çok çekimser.

Bir gün herşeyi birden yapacak gücümüz, enerjimiz oluyor, bir gün tek bir şeyi bile yapmak gelmiyor içimizden….

Yine de şöyle bir bakacak olsak tepeden, şükredecek ne de çok şey buluruz. Meral Ceylan’ın Şükür Defteri’ni okuduğumda şükretmenin gücünü bir kez daha hissetmiştim. Bir şükür defterimiz olsa da, aslında, şükredecek, iyi giden ne kadar çok şey var bir görsek. Sözde, lafta değil hem, gerçekten. Görmek istedikten sonra… İyi giden onca şeye rağmen, hayatımızda eksiğe odaklanmak alışılagelmiş bir durum olmuş. Bu yüzden “tatminlik duygusu” epey geç geliyor ya da hiç elde edilemiyor ya.

Eksikler, yanlışlar, zamansızlık problemi, tatminsizlik ve daha birçok şey.

Tam da bu noktada kendini gösteren sihirli bir kelime adeta, “denge”.

İnsan özünde “denge kurabildiği kadar” başarılı, mutlu, tatmin bana kalırsa.

Özellikle iş – yaşam dengesi, kurulması pek de kolay olmayanlardan. Her ne kadar günümüz iş dünyasının kuralları değişmeye başlamış olsa da, gerçek anlamda bir dönüşüm olana dek bazı şeyler pek de hızlı değişmeyecek gibi. Ted Konuşmacısı Üst Düzey Yönetici ve Yazar Nigel Marsh, iş-özel yaşam dengesi “işvereninizin ellerine bırakılmayacak kadar önemli bir konudur” diyor. “İş-özel yaşam dengesini kurmada serbest cuma ya da esnek çalışma saatleri yalnızca işin özünü gizler. İnsanların hayatları, aslında ihtiyaçları olmayan şeyleri satın almak ve sevmedikleri insanları etkilemek için nefret ettikleri işlerde çalışarak geçiyor. Bunun ilacı serbest cumalar mıdır? Hayatınız dengesini ve kalitesini, çalıştığınız şirketlere bırakamazsınız. Hayat dengemizi yargılamak için kullanacağımız zaman çerçevesini genişletmeliyiz. Dengeli olmak için hayatımızın fiziksel, bilişsel ve manevi tüm yönlerine eşit zaman ayırmalıyız. Daha dengeli olmak, hayatımızda büyük radikal değişiklikleri gerektirmez. Doğru anda yapılan ufacık bir yatırım, ilişkilerimizin kalitesini radikal bir şekilde değiştirebilir ve hayat kalitemizi yükseltebilir. Hatta yaşadığımız toplumu bile değiştirebilir”, diyor.

Endüstri ve Örgüt Psikologu Zeynep Aycan ise, hem kadın hem erkeklerin hayatı dengelemede aynı şekilde sorun yaşadıklarını ancak sebeplerin farklı olduğunu söylüyor. Kadınlar, her alanda daha mükemmeliyetçi. Herkesi tatmin etmeye çalışıp, “yaşasın her şeye yetişebiliyorum” diyebilmek için. Oysa ki, başkalarına gösterdiğimiz töleransı kendimize de göstersek! Kariyer yolunun başlarında ya da yeni aile kurmuş, yeni çocuk sahibi olan insanların “ben” i arka plana attıklarını, bu yüzden de bir süre sonra “ben”in kendini hatırlattığını söylüyor Aycan. Hem aileme, hem işime, hem kendime zaman ayırmalıyım deyip denge kuramadığımızda tükenebiliyoruz. Evet, odaklandığımız alanlar zamanla değişiyor. Dönemsel olarak insan belli bir alana da yönelebiliyor. Hangi alanı öne alıyorsak, zaman onun zamanıdır. Kendimize bu kadar haksızlık niye?

İnsan öyle bir varlık ki, en sevdiği şey bile bir süre sonra zorunluluk haline gelebiliyor. Hobi dahi görev haline geldiğinde yük olmaya başlıyor insana. İstikrarlı olmak ile görev icabı yapmak arasında da bir ince çizgi var. Tükenmişliğe bir kala durup bir düşünmemiz gerekir, her ne yapıyorsak keyiften mi, görevden mi diye?

Tadında bırakmak, kararında yaşamak, ruh sağlığı için de kendimize haksızlık yapmamak için de önemli.

Yahu insan hep mutlu hisseder mi? Hep mi fit, hep mi enerjik, hep mi başarılı(!) olur?

Neden kendimizi salma hakkımız yok? Bence olmalı.

Sonra küllerinden yeniden doğabilmeli insan, Zümrüd-ü Anka misali.

Bu da benim denge kuralım.

Nigel Marsh’ın TED Sunumu:

canel Yazar:

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir