İlk bakışta aynıymış gibi görünmelerine rağmen özünde birbirinden oldukça farklı iki kavramdır; hırs ve azim. Hani cömertlik ve savurganlık ya da tutumlu olmak ile cimriliğin aynı olmaması gibi. Hırsın Türk Dil Kurumu genel sözlükte karşılığı “sonu gelmeyen istek, aşırı tutku ve öfke, kızgınlık” şeklinde iken, azim “bir işteki engelleri yenme kararlılığı” olarak geçmektedir. Tanımlardan da anlaşılacağı üzere, biri madalyonun negatif diğeri pozitif tarafı.
Hırs yıpratır, azim canlandırır. İlla ki bir yarıştan bahsediyorsak, hırs başkaları ile yarıştırır. Hırs, kendini sürekli tartmayı gerektirir, öyle ya; birilerinden daha iyi olmak zorundasın! Oysa, kendi yolunda ilerlemek ve yalnızca kendini kendi ile karşılaştırmaktır azim, yani kendi ile yarıştırır!
Yaşla değişir mi ki birinden birine geçiş? Kanıtım yok, gözlemim var. Elbette kişilik yapısı etkili olmakla birlikte, sosyal öğrenme ve yaş ile gelen olgunluk dengeleri değiştirebiliyor. Yaş aldıkça dinginleşiyor insan, hırsları yerini başka şeylere bırakabiliyor.
Ben “azim” kelimesini çok seven bir insanım. Hiç mi hırslı olmadım? Oldum. Bazen hayatımızın bütününde değil sadece bir döneminde hırslı da olabiliriz. Mesela benim kuşağımda, biz yarış atı gibi büyüdük. Kolej sınavları, anadolu lisesi sınavları, sonra üniversite sınavı, sonra iyi bir staj imkanı, onu bunu şunu kattık kendimize derken bir de harika bir işimiz, kariyerimiz olsun istedik… Sonra beklenen zamanda, beklenen adımlarla iş ve özel yaşam macerası devam etsin. Her adımı içtenlikle ve isteyerek attıysak ne ala, ama benim atamadığım zamanlar oldu. Azimle hırsı karıştırdığım, duyguları yönetemediğim, sinyalleri doğru algılayamadığım zamanlar… İğneyi de, çuvaldızı da kendime batırıyorum, başkaları ile işim yok. Yine aynı durumda olsam, aynı şekilde davranırdım, o deneyimler bu farkındalığımı sağladı çünkü. Ancak bu sonucu değiştirmiyor. İnsan geriye dönüp baktığında, günün birinde “her şey boşunaymış, değmezmiş” diyorsa hırsla yürümüş demektir. Muhakkak birilerinin, belki de en çok da kendisinin canı yanmıştır bu uğurda…
Bende ki Hırs mı yoksa?
Dışarıdan bakıldığında azimli insanlar ile hırslı insanlar kolaylıkla ayırt edilemeyebiliyor. Her ikisinde de sonuca ulaşma isteği, başarma arzusu vardır. Ancak biraz daha derinden bakıldığında önemli bir fark olduğu görülebilir. Azimli insan da başarıya odaklıdır ancak mutlak sonuca odaklanmamıştır. Kilit nokta burası işte: mutlak sonuca giden yolda her şey mübah mıdır? Azim varılacak yer kadar, gidilen “yol”u da önemser. Elinden gelenin en iyisini yapar, sonrası tevekküldür. Hırs ise, sonuna kadar gider, öyle ya da böyle! Özünde acelecilik vardır, samimiyetini de kaybeder. Azim “kazan-kazan”cıdır, hırsın özünde “kazan-kaybet” vardır.
Azim başarısızlığı da kabul eder, çünkü kayıp olmadığını bilir, başarısızlık doğruya ulaşmak için bir şanstır. Hırs bunu kabul etmez, en iyi olmak için çalışır, olamazsa bilenir. Mesela, terfi etmek isteyen bir çalışan, eğer azimli ise kendi katma değerini sağlar, kendini ifade eder ve sabırla bekler. Ancak hırsa bürünmüş ise, kendini olduğundan daha başarılı göstermek için ekip arkadaşlarını gözden düşürme yanlışına sapabilir. (Ne kadar da nadir (!) rastlanan bir örnek)
Sevdiğim bir hikaye var; birbirleri ile büyük bir rekabet içinde olan iki komşu varmış. Rekabetleri o kadar kötü bir boyuta gelmiş ki, ikisinin de geceleri gözlerine bir damla uyku girmiyormuş. Bir gün bir tanesi, evinde eski bir lamba bulmuş, lambayı temizlemek için ovalarken içinden bir cin çıkmış. Cin “dile benden ne dilersen”demiş. “Tamam” demiş adam. “İstediğini dileyebilirsin ama bir koşulum var” demiş cin… “Kendine ne dilersen, iki katını da komşuna vereceğim. Mutluluk da dilesen zenginlik de dilesen, komşun da iki katı zenginliğe, mutluluğa kavuşacak. Şimdi istediğini söyle bakalım!” Adam düşünmüş ve sonunda karar vermiş. “Servetimin yarısını kaybetmek istiyorum.” Kıssadan hisse; hırs, daima sahibine zarar verir ve her daim rekabeti içerir. Azim ise odağın kendinde olması ve kendini aşma isteği halidir. Haliyle insanı gerçek anlamda ileriye götüren “azim”dir.
Odağım kendimde mi? Sonuca ulaşmak için değerlerimin dışına çıkıyor muyum? Çevremi göremeyecek kadar körleştim mi? Bu soruları sorup, cevaplarını içtenlikle verebilmek önemli. Azimin önemi, bana göre ailede öğretilir. Bazı değerler var ki, sonradan kolaylıkla öğrenilmiyor. İki kavramın farkı çok iyi anlaşılıp anlatılabildiğinde, azimli halleri ile örnek ebeveynler çoğaldığında, hayatın içinde özellikle de iş hayatında hırs değil “azim” ödüllendirildiğinde, daha da teşvik edici olabileceğine inanıyorum.
“Ben ömrü bunun için mi geçirdim” dememek için; azimli olmak lazım, hırslı değil…
Çünkü, bu dünya kimseye kalmaz…
Hayat 100 metre yarışı mıdır? Durup düşünmek gerek.
Yarın değil, bugün; geç kalmadan.
İlk Yorumu Siz Yapın