İyi bir ebeveyn, koç, mentor, yönetici, danışman mı olmak istiyorsunuz?
Karşınızdakine, size biraz da olsa saygı duyan insana, fayda sağlamak mı istiyorsunuz?
O zaman ilk iş, onu kimse ile karşılaştırmayın!
Yok kimseden bahsetmiyorum, kendimden bahsediyorum, kendi başarılarımı(!) anlatıyorum diyorsanız da, hemen durun. Çünkü bu bahsettiklerinizle bu sefer de kendisini sizinle karşılaştırmasına yol açıyorsunuz.
Amaç bu ise tamam, eğer değilse, atılan adımların ağızdan çıkan sözlerin gideceği yolu öngörmek lazım. Her insan kendine has, beş parmağın beşi bir mi?
Biz aynı insanlar olsaydık, zaten aynı şeyleri yapıyor olurduk.
Bir insana destek olmak için onu kendi şartları ile değerlendirmek gerekir.
Nitekim kıyas, insanı çok yoran bir hadise.
Bundan bir kaç ay önce, ntvmsnbc.com da sosyal paylaşım sitelerinin bireysel düzeyde psikolojik travmalara neden olduğuna dair bir makale okumuştum. Kafkas Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Ali Osman Engin’in aktardığı bir araştırmaya göre; sosyal medya kullanımı konusunda bir anket yapılmış, buna göre de başkalarının hayatlarını Facebook üzerinden takip eden internet kullanıcıları, bunları kendi hayatlarıyla kıyasladıktan sonra bunalıma giriyormuş.
Konu başka bir yazının konusu ancak, dikkat çekeceğim asıl sıkıntının “kıyas” olduğu.
Çünkü insanlar kendilerinde “olmayana” odaklanıyorlar. O başarılı ben başarısız, o popüler ben silik, o daha zengin o daha neşeli o daha şanslı.
Gelişim için öncelikle, kendini olduğu gibi kabul edip, güçlü yanlara odaklanıp, sonra gelişim alanlarına yönelmek gerekir oysa ki.
Karşılaştırma dediğimiz şey hayatın her alanında öyle ya da böyle yapılıyor. Hatta çok erken yaşlarda alet oluyoruz bir şekilde. Bir anne benimki 2 yaşına kadar anne sütü içti dediğinde diğer anne “benimki 6 ay ama” derken bir şekilde karşılaştırma yapıyor. Benimki okumayı söktü ya seninki? Okul başarıları ya da başarısızlıkları sırayla kendini kariyer basamaklarına mevkisel farklara ilişki durumlarına maddi imkanlara bırakmıyor mu?
Sabah gazetesinde rastladığım bir haberde, Dr. Gülnihal Şarman, ikizlerin doğdukları andan itibaren iki ayrı kişilik oldukları kabullenilmeli, hatta gelişimsel olarak biri diğerinden küçükse asla kıyaslama yapılmamalı diyordu. Ömür boyu iki bebek arasında kıyaslama yapmak, aile içi dinamikleri bozarmış.
Başka çocuklarla da kıyaslanmak, çocuk ve gençlerde kaygıyı arttırmakta ve ders başarısını olumsuz şekilde etkilemektedir. Her insanın yaradılışı, yetişme şartları farklıdır. Bunun için performansları değerlendirilirken, kendilerine hedefler verilirken, kişisel farklılıklar göz önüne alınmalıdır diyor Aktüel Eğitim’den Psikolojik Danışman Özkan Emiroğlu. Kıyaslanan kişinin anlaşılmadığı duygusuna kapıldığını, haliyle kendisini yalnız hissettiğini, bu negatif duyguların hızla yerini kızgınlığa, öfkeye ve küskünlüğe bıraktığını söylüyor.
Yıldız Teknik Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Süleyman Doğan’ın belirttiği gibi özgüven yıkımında kıyaslama çok büyük etkendir.
Yani ne yapalım? İki düşünüp, bir konuşalım.
Kıyas sözlükte, takdir, eşitlik, bir şeyi diğer bir şey ile ölçmek, mukayese olarak geçiyor.
Gerçek anlamda kıyas için gerçek bir “eşitlik” gerekir. Eşitlik var mı önce ona bakılmalı.
Kimi kiminle kıyaslıyoruz Allah aşkına?
Azim ve hırs arasındaki mutlak farka döndük yine. Nereye koşturuyoruz, nereye gidiyoruz? Ne üretiyoruz gerçekten? Ne fark yaratıyoruz? Ölçütleri kim koyuyor? Genel geçer kurallar mı, kanun mu bunlar?
Beklentiler kime göre, neye göre belirleniyor da, karşılanıp karşılanmadığını sorguluyoruz?
Kraldan çok kralcılıklardan,
Gücün yanlış kullanımından,
Egoya, mevkiye, verilmiş haklara alet olmalardan sıkıldık hepimiz.
Hak dediğimiz nedir, güç addettiğimiz nedir?
Her şey emanet.
Her çıkışın bir inişi, her inişin bir çıkışı var.
Her yağmurun güneşi, her kışın baharı olduğu gibi.
İnsan doğduk da, insan olduk mu?
Zira, “insan” olabilmek de, kalabilmek de zor!
İlk Yorumu Siz Yapın