Son zamanlarda gerçekleşen bir konferansta bir araya geldiğimiz eski bir iş arkadaşım dedi ki, “Canel, sen de benim gibi farkında mısın buradaki sahteliğin? Neden insanlar böyle, neden insanlar birbirlerinin üstüne basarak yükseliyor? Neden bunlara rağmen insanlar gülümsüyor? O kadar sahicilikten uzak ki, bazen perdenin arkası ile vitrin farkından yorulduğumu hissediyorum, içim sıkılıyor.”
O günden beri döndürüp duruyorum içimde…
Dünyada bu kadar dengesizlik, adaletsizlik, kötülüğe şahit olurken; eşler birbirine, çocuklar ebeveynlerine, can dostlar birbirlerine yalan söyleyebiliyorken, hepimiz herkese her şeyi anlatmıyor, birden fazla yüzle yaşıyorken, profesyonel yaşam sahte ifadelerle, yüzlerle dolmuş çok mu? 🙂
Şeffaflık ve samimi bir iletişim “her zaman” kurulamaz ki… İnsan aynada kendi gözlerinin içine bakarak yalan söyleyebiliyor, kendinden kaçabiliyor, hatta kendini aldatıyor. Kendine “her zaman” dürüst olmayan, haliyle, başkalari ile iletişimde de çeşitli maskeler takıyor.
Maskelerin bir kısmı insanın büründüğü rollerden (çocuk, ebeveyn, sevgili, yönetici vb.) gelebildiği gibi hissettiği duygularından da (öfke, korku, yetersizlik) kaynaklanabiliyor.
Hepimiz yapıyoruz bunu. Ne kadar yumuşak iyi niyetli kalplere sahip olsak da “yaşamda kalmak” çelik bir zırh kuşanmayı gerektirebiliyor. Henüz kuşanmamışsa da acı deneyimler öğretiyor insana nerede durması gerektiğini. Yumuşak kalpleri örten çelik zırh üstüne bir de birer “profesyonel maske “ takıyoruz. Acıdan kıvranırken bile “ben güçlüyüm, acımadı ki” demek için. İşte tam da bu noktada, “neden bu kadar güçlü olmak zorundayız, sahi kim öğretti bunu bize?” diye soruyorum. Yıllar önce bir kadın yönetici, başka bir kadın yönetici için “iş yerinde ağlıyor, bu nasıl bir zayıflık güçsüzlük” demişti. Ben de bu çok insani bilmem farkında mısınız demiştim. Evet ama burası yeri değil demişti. Neden, burası bir yaşam alanı değil mi? İş sonuçlarına negatif etkisi var, ağlayanlar verimli çalışmaz diye bir araştırma sonucu mu var? İki oda öteden kahkaların duyulması normal de anlık tükenmişlikle ağlamak zayıflık mı, yanlış mı?
Bana göre her duygusunu rahatlıkla yaşayabilen insan, insandır. Her gün aynı ceket giyilemeyeceği gibi her gün gülmek te olmayabilir. Kot pantalonla güldüğün gibi ceketinle de ağlarsın.
Özetle, dünya bir cennet değil. Öyle olsa adı dünya olmazdı. Daha adil ve temiz bir dünya, herkes kendi evinin önünü süpürse? Yani, maskeleri bırakmak kolay değil de, içsel dengeyi yakalamak, sağlıklı ilişkiler kurmak ve yönetmek, kendini tanımak her bireyin hedefi olmalı.
Başkalarını değil, kendimizi değiştirebiliriz ancak. En klişe gerçeklerden…
Zırhım çelik, maskem de profesyonel olabilir tabi. Bu da şunu anlatır ki, aslında her sert kabuğun altında yumuşak bir kalp olabileceği gibi her gülümsemenin ardında da başka niyetler olabilir. Sadece iş hayatı değil ki, hayat böyle. 🙂
Sahte dünyalarda var olmaya devam edeceğimiz kesin. Kimi zaman çok sancılı olsa da “kendi olmaya çalışmak” yeterli bir çaba. Kendi yoluna bakmak da öyle. Neden böyle diye hayıflanmak buğulu bir gözlükle bakmak olur. Uzlaşma, acıdan da ders alma ve umut, her daim yanımızda olmalı.
Bir şeyler ne kadar ters giderse gitsin, yüzler sahte olsa da, bazı uygulamalar etik dışı olsa da farketmez. Derin bir nefes al. Hayat ektiklerini biçtirir insana. Bir tohum, bir gecede ağaç olur mu?
Sağa sola bakarak değil öne bakarak gitmek lazım, aynen sürücülükte olduğu gibi. Biraz sağa sola feyiz almak için, biraz arkaya edinilen deneyimlerden güç almak için, en çok da öne bakmak lazım, “ilerlemek” için…
İlk Yorumu Siz Yapın