En zorlu problemlerin çözümünde başvurulan iki seçenek var, “saldırgan” savaş ya da “teslimiyetçi” barış, ikisi de farklı kutupta yer alır ve ikisi de tek başına işe yaramaz. Mesela işyerinde “otoriter ol” ya da “itaat et, kafan rahat olsun” tercihini yapabiliriz. Tek bir seçimi sürekli kılmak ne kadar sağlıklıdır?
Bir değişim aktivisti olan Adam Kahane’yi ilk defa MCT İK Zirvesinde dinledim. Sunumunun süresi sebebi ile 20 yılda neler yaptığını anlatamadı ama bahsettiği güç-sevgi ikilemi zirve yazımda da bahsettiğim gibi, çok da ilgilendiğim bir konu olduğundan beni kitabı ile buluşturdu. Uzun yıllar boyunca, dünyanın birçok ülkesinde “küresel” sorunları çözebilmek adına projelerde liderlik yapmış Kahane. Guatemala’da iç savaşı bitiren barış anlaşmalarını uygulamak için, İsrail’de kültürel ve ideolojik parçalanmalar konusunda, Hindistan’da çocuklardaki yetersiz beslenmeyi azaltmak için ya da Avustralya’da Aborijinler ve Aborijin olmayanlar arasında uzlaşma sağlamak için çalışmış. Güç ve sevgiye dair çıkarımlarının kaynağı ise, birçok aktivist, değişim aracıları ve liderlerle çalıştığı bu projelerde, karşılaştığı zorluklar.
Kitabının ön yazısında ise tanıdık bir isim var, Alper Utku. Ön yazıdan ziyade başlı başına bir makale olduğunu düşünüyorum, ben bir kaç defa okudum. Orada da yer aldığı gibi, bu ikilik, meraklısı için yeni sayılmaz gerçekten. Doğu felsefesinde yin ve yang, tasavvufta Celal ve Cemal, Jung’a göre anima ve animus. Mevlana Celaleddin-i Rumi ise, bu ikiliği insanın iki kanadı olarak tarif etmiş, insanın tek kanatla uçamayacağını anlatmak için.
Her şeyden önce Kahane, güç ve sevgi kavramlarını, baskıcı güç ve romantik sevgi olarak kullanmadığından bahsediyor. Bu kavramları, din bilimci ve felsefeci Paul Tillich tarafından önerilen tanımlar ışığında kullandığını söylüyor; yani, güç; “yaşayan her şeyin gittikçe artan bir yoğunlukta kendini gerçekleştirme dürtüsü”, sevgi ise, “ayrı kalmış gibi görünen şeyleri bütünleştirme ve tekrar birleştirme dürtüsü”.
Dünyada her geçen gün insanlar, binalar artmakta, birbirinden farklı sesler yükselmekte, farklı görüşler ya da kültürler birbirleri ile yarışmakta. Tam da bu sebeple, artık zorlu sorunları çözmede güç tek başına yeterli değil, bu yüzden sevgiye de ihtiyaç duyuyoruz. Dünya boşmuş gibi yapamayız, sorunlarımız zorken kolaymış gibi davranmak da olmuyor. “Mış” gibi yaptığımızda yollar tıkanıyor, o zaman tek çıkar yol birbirimize ihtiyaç duyduğumuzu ve ancak birlikte çalışarak sorunları aşabildiğimizi kabul etmektir diyor Kahane.
Popüler söylemlerden biri olan “sevgi tek ihtiyacın” yaklaşımı da yanlıştır çünkü güçsüz sevgi zayıftır. “Sevgisiz güç, dünya savaşını doğurdu, güçsüz sevgi ise cansız barış halini doğurur.”
Kapitalist sistemde, tüm dünyada baskın kabul şunu söyler: Rekabet her zaman en iyi sonucu doğurur. Güç kendini gerçekleştirme dürtüsü ise, bir işyerinde herkes rekabet içinde kendini gerçekleştirmeye kalktığında, “biz”e değil daima “ben”e odaklanmış olur, sonucunda ise öfkeli rekabetçi bir çalışma ortamı yaratılır. Dünyada nasıl farklılık yarattığımızdır güç. Hatta iş yapma dürtüsünü de sağlar. Ancak kendini gerçekleştirme, birbirine karşı değil birbiri için kullanıldığında olumlu etki yaratır. Kontrolsüz güç, güç değildir ve yaratacağı acının da sınırı yoktur.
Sevgi ise gücü yapıcı kılar. Genel kanı sevgi sözcüğünün iş dünyasında pek de yeri olmadığıdır. Aslında sevgi ile bahsedilen, başka bir insana onun kendini tamamlaması için yardım etme eğilimidir. Sevgi başkalarını kabul etme ve onlara saygı duymayı sağlar. Egoya, kendisi dışında da birilerinin olduğunu hatırlatır. Güçsüz sevgi ise, zayıftır. Kahane’ye göre gücün göz ardı edilmesi ya saflığın ya kurnazlığın işaretidir. En yıkıcı sevgi ise, kendini gerçekleştirme dürtüsünün yok sayılması ya da bastırılmasıdır.
Biri olmadan diğeri olmadığında göre, ikisini nasıl birlikte kullanacağız?
Kahane, bu noktada yönetim araştırmacısı Charles Hampden – Turner’ın çelişkiler çalışmasından yararlanmış. İş dünyasında yer alan şu çelişkiler hepimiz için aşikâr: çoğulculuğa karşı merkeziyetçilik, teknik mükemmelliğe karşı müşteri odaklılık, rekabete karşı işbirliği. Hampden – Turner’a göre, birbirleri ile çelişen bu değerlerin tamamen zıt görünme sebepleri, bize aynı anda sunulmalarıymış. Aslında birini seçmek zorunda mıyız? Yoksa hepsinin uygun bir uygulama zamanı mı var?
Güç ve sevgiyi doğru zamanda, doğru şekilde kullanabilme yolunda, Kahane üç aşamadan bahsediyor; Düşme-Sendeleme-Yürüme
Güç ve sevgimiz birbirleri ile ilişkisizken düşeriz, güç ya da sevgiden biri diğerine baskın geliyorsa sendeleriz, denge kurabilip birinden diğerine kolaylıkla geçebiliyorsak yürürüz.
Hepimizin içinde, güçlü, kibirli, sadece işin yapılmasına odaklı bir yanımız olduğu gibi, aynı zamanda güçsüz, incinmekten korkan, ihtiyaçları olan çocuksu bir taraf da var. Güç ve sevgi arasındaki çatışmayı hepimiz her gün yaşıyoruz. Politik, felsefi ya da psikolojik sebeplerle de sadece birine odaklanma yanlışını yapabiliyoruz. Oysa ki ancak denge kurabildiğimizde ilerleriz.
Kahane’nin bu noktada önerileri var:
- İkisini de açık bir şekilde kullanmayı kabul etmeliyiz ve kendi durumumuzu sıklıkla sorgulamalıyız.
- Bulunduğumuz ortamda bilerek ya da bilmeyerek güç-sevgi arasında kutuplaşma sürüyorsa, mutlaka “düşeceğiz” demektir, bunu fark etmeliyiz.
- Biri diğerine baskın geldiğinde sendeleriz. O zaman zayıf olan dürtümüzü geliştirmeliyiz. Gücümüz baskınsa sevgiye yoğunlaşmalı, sevgi baskınsa gücü dâhil etmeliyiz.
- Hızlı yürümek istiyorsan yalnız yürü, uzağa gitmek istiyorsan beraber yürü diyen Afrika atasözünde olduğu gibi ve her geçen günün öğrettiği gibi, daha uzağa ve beraber yürümeliyiz.
- Sorunun bir parçası değilsen, çözümün de parçası olamazsın. Güçten sevgiye doğru gidiş, hem sorunun nasıl parçası olduğumuzu, hem de çözümün nasıl parçası olabileceğimizi görmemizi sağlar.
- Hiçbir sorun, bir lider örgüt ya da kurum tarafından çözülemez. “Birlikte yaratma kapasitemizi” geliştirmeliyiz.
- Kendi ayaklarımızla yürüyemezsek, birlikte de yürüyemeyiz. Yeni sosyal gerçeklikler yaratabilmek için tek araç “kendimiziz”.
- Düşmekten sendelemeye oradan da yürümeye geçmeleri için birilerine liderlik etmek istiyorsak önce kendimiz bunu başarmalıyız.
- Erkeksi yan – kadınsı yan, sol beyin – sağ beyin, birlik – bireysellik, sevgi – güç. Tüm ikilikler içimizde var ve önemli olan onları “birlikte” kullanabilmek. Birinden diğerine kolaylıkla geçiş yapabilmek için gözlem ve farkındalık şart.
- İnsanları adım atmaya engelleyen korkularıdır, oysaki ilerlemek, “korkumuzu yol yapmak için cesareti çağırmak” demektir.
- Kuvvet kullanmaktan korkmak, eylemsizlik içinde boğulmak demektir. Asıl önemli olan kuvvet kullanıp kullanmamak değil, kuvvetin saldırgan olmadan nasıl kullanılacağıdır.
Gücünü ve sevgisini dengeli kullanabilen “tatlı sert” liderlerin çoğalması ümidiyle…
İlk Yorumu Siz Yapın