“Amma da kuralcısın!” vs “Sen de kafana göre takılıyorsun, bir gün öylesin bir gün böyle!”
“Düşünmeden harekete geçiyorsun!” vs “Sen de çok yavaşsın, geç kalıyoruz, hayat beklemez!”
“Ne kadar kötümsersin?” vs “Saflık bu senin yaptığın, gelecek olan problemleri görmüyor musun?”
Ben olsaydım böyle yapmazdım! Evet, doğru, çünkü bu sensin, o da o. 🙂
İş hayatında da evde de sokakta da, hem aynıyız hem farklı. Birbirimiz için bu cümleleri sarf ediyorsak ortada bir “farklılık” var demektir. Farklı “davranış modelleri” hayatımızın her alanında çatışma yaratabiliyor. Bu modelleri öğrenmek, birbirimizi olduğumuz gibi görebilme yetkinliğimizi arttırıyor. Ancak bilince, birbirine “esneyebiliyor” insan. Karşımızdakinin dilini anlamak, onunla kendi dili ile konuşmak, esnemek kelime anlamının hakkını tam da bu noktada verebilmemizi sağlıyor.
Farklı “şapkalarımız” (eş, öğrenci, yönetici, çocuk, çalışan rolleri) için farklı davranışlar sergiliyoruz. Davranış modellerinin farkında olmak hem kendimizi daha iyi tanımaya, hem de çevremiz için rollerden bağımsız tarafsız durmaya yarıyor. Davranış modeli dili konuşmak, karşımızdaki her kim olursa olsun onunla daha iyi anlaşabilmek demek.
Ne kadar birbirimize benziyoruz desek de, makro boyutta böyle. Dertlerimiz, hayallerimiz, hüznümüz, korkularımız, neşemiz; dünyanın hemen her yerinde ne kadar da benzer. Detaylara doğru inildikçe, farklılıklar ortaya çıkıyor. Kadın erkek ilişkileri üzerine hemfikir olunan bir nokta var örneğin. Ne kadar farklıyız deyip durmak yerine, birbirimizi anlamaya çalışmak ya da benzetmekle uğraşmayıp, karşılıklı “olduğu gibi kabul” etmek en güzeli. Farklılıklardan beslenen çiftlerin ahenkli ilişkileri olduğu söylenir. Aynı şekilde, cinsiyet bağımsız, hepimizin algıları, tepkileri, davranış modelleri birbirimizden farklıdır. Daha iyi iletişim için etkin dinleme kadar duyduğumuzdan ne anladığımız ve nasıl değerlendirdiğimiz de önemli.
Davranış modelleri, alışkanlıklarımızdır. Neden farklı davranıyoruz, farklı tepkiler veriyoruz? Çünkü bizim için “öyle” davranmanın bir değeri var. Belki daha rahat ediyorum, belki de daha huzurluyum. Hepimiz kendimiz için o andaki en doğruyu seçiyoruz. Bu modeller, öğrendiklerimizi (ailesel, kültürel, toplumsal) içimizde nasıl kodladığımızı gösteriyorlar.
Mesela; birimiz hayatının birçok alanında sistematik, planlı, programlı iken, bir diğerimiz daha anlık karar veren, bir sıra takip etmeden içinden geldiği gibi aksiyon alan olabilir. Birimizin istediği çok nettir, hızla hemen harekete geçer. Diğerimiz, hayatı “düşünmeye ihtiyacım var” penceresinden yaşar, herhangi bir karar öncesi zamana ihtiyacı vardır. Birimiz yolun sonunu net görür, her konuda daha pozitiftir. Diğerimiz sağlamcıdır, her şeyden önce riskleri dillendirir.
Birileri aynı şeyleri giyer, aynı yerlere gider, aynılık güven verir. Diğerleri farklılıklardan beslenir. Birileri için başkaları önemlidir, onay arar. Diğerleri “ben bilirim” der.
Hangisi doğru? İkisi de. 🙂
Doğru ya da yanlış yok. Sağlıklı iletişim ve birlikte üretebilmek için hepimizin kendimizi ve diğerlerini anlama sorumluluğumuz var. Bu sadece eşlerden birinin, sadece yöneticinin ya da yalnızca ebeveynin sorumluluğu olamaz. Bir nevi, birlikte yaşayabilmek için insan olma sorumluluğu bu.
Özellikle koçlukta, bir koçun sahip olması gereken (tarafsız olup karşısındakine esneyebilme) özelliği, hepimizin sahip olması gereken bir özellik. Farklılıkları anlamaya çalışmak, söylenmekten daha sağlıklı. Ne kadar da ihtiyacımız var bugünlerde!
Örneğin hayalinin peşinden umutla ve cesaretle giden girişimci ruhlarla, her adımda riskleri fark edip çözümlemek isteyen sağlamcılar harika bir ekip olurlar. Birbirimizin farklılıkları, asıl bizi zenginleştiren unsurlar değil mi?
Davranışları karşımızdakinin karakterine, özüne bağlamak gibi genel bir eğilimimiz olabiliyor. Oysaki kim bilir kaç faktör etkili oldu bu davranışların alışkanlığa dönüşmesinde? İnsanlar kendileri istediği sürece değişirler, dolayısıyla “davranış modelleri” de değişebilir, kemikleşmiş olsalar bile.
Davranış modellerimiz bir nevi tenimizken (görünürde olan iken) biz en derindeki sistemimiz zannedebiliyoruz. Hâlbuki bizi biz yapan “değerlerimizdir”. Değerler davranışsal farklılıklarımızın üstesinden gelmemizi sağlarlar. Değerlerimiz ortaksa ya da ortak güçlü bir değerimiz varsa farklılıklarımızı daha kolay yönetiriz. Farklı davranış modellerimiz yollarımızı ayırıyor ise, derinlerde bir yerde daha temel bir sorun var demektir. Ortak bir değerimiz ya yok olmuştur, ya da hiç olmamıştır.
Birbirimizi anlamak isteyecek kadar sevgi, kocaman bir kulakla dinleyebilecek kadar saygı ve ilgi, ortak bir potada eriyebilmek için göstereceğimiz esneklik ve çaba hayatımızdan eksik olmasın.
İlk Yorumu Siz Yapın