Biliyoruz ki iş değiştirmeye iten sebepler ya da bizi motive eden unsurlar kişiden kişiye göre değişiyor.
Koşulları pek rahat olmayan bir ofiste görev alan bir çalışan, gayet güzel takdir görüyor, iş tatmini yaşıyor olsa da günün sonunda konu dönüp dolaşıp o “rahat olmayan koltuğa” gelebiliyor.
Amerikalı Psikolog Frederick Herzberg‘in motivasyon kuramına göre, takdir görmek, başarı, saygınlık gibi motivasyonel faktörler kişiyi doyuma ulaştırırken, diğer yandan kişinin kontrol edemediği iş koşulları, çevresel şartlar, ücret paketi, yönetim politikası, yönetici ve iş arkadaşları ile ilişkiler gibi dış faktörler de doyumsuzluğa yol açıyor. Hijyen faktörler olarak da anılan bu unsurlar asıl “ben gidiyorum” deme isteğine yol açıyorlar.
İlginç olan şu ki, hijyen ve motivasyon faktörleri birbirlerinden bağımsız çalışıyorlar. Yani motive olan bir kişi aynı zamanda çalışma ortamından oldukça şikayetçi olabilir. Hele ki motivasyon faktörleri hızla kötüleşiyorsa her şey “batmaya” başlıyor.
Mevcut paketinin altında bir teklifi yalnızca servis imkanı daha iyi olduğu için kabul eden ve gözü kapalı iş değiştirenler tanıyorum. Ya da pek çok kişinin hayalini kurduğu home office çalışmayı efektif bulmayan tanıdıklarım var. Aynı şekilde, lüks bir plazada çalışmaya alışmışken ve gayet memnunken şirketleri sıradan bir binaya geçme aşamasında olduğu için, işten ayrılırsam sırf bu sebeple ayrılırım diyenler.
Çevresel şartlar, hijyen faktörler içinde bugün öne çıkarmak istediğim unsurlar. Bu tür sıkıntıları ya da rahatlığı tartmanın çok da küçük hesaplar peşinde koşmak olduğuna inanmıyorum. Çünkü zaman ilerledikçe ve kariyerin ortalarına geldikçe rahatlık alanından çıkmak ve risk almak zorlaşıyor. Sağlanan şartlar minimum beklenti haline geliyor. Bir önceki işyerinde kahvesi çayı çorbası ayağına gelen bir çalışana yeni geçtiği şirkette kupanı kendin yıkayacaksın denmesi azımsanmayacak oranda yıkım yaratabiliyor.
Bugünlerde, çevremdekilerle konuştuğumda biri için önemli olanın diğeri için olmadığını görüyorum. Basit olarak adlandırılacak bir çevresel faktör konusu birisi için işten ayrılma sebebi olabilirken bir diğeri için ben takılmam denilecek bir unsur. O zaman anlıyorum ki “adaptasyon” yeteneği herkeste farklı olduğu için böyle. Her yeni ortamına kolaylıkla uyum sağlayabilenlere ne mutlu. Fark uyumla ve uyumun ardından da yaratılabilir çünkü.
Elbette bir işveren hijyen faktörlerin olumsuz olması durumunda demotivasyonu öngörmeli ancak iyileşmenin ardından büyük bir ivme gelmezse de şaşırmamalı. Çünkü Herzberg kuramına göre de eksikliği demotive eder ancak uzun vadede gelişim, değişim sağlayacak olan motivasyonel faktörlerdir. Bu nedenle uzun vadeye odaklanırken, kısa vadede gidişe yol açan hijyen faktörleri de koşulları dahilinde iyileştirebilmeli. Ancak ben bu yazıda işveren tarafında değil aday/çalışan tarafında yer alıyorum.
Diyorum ki, her birimiz motivasyon ve hijyen faktörlerle aramızdaki ilişkiyi tartmalı ve bizim için nelerin önemli olduğuna kafa yormalıyız. Nasıl bir yer, nasıl bir iş bizi tatmin eder, ne yapıyor olursak kalbimiz çok hızlı atar? Neler bizi heyecanlandırır, neler dibe vurdurur, neler enerjimizi hızla yükseltir? Hijyen faktörlerin çevresel koşullarından başladım ama bu kısımda her anlamda ne istediğimize odaklanabiliriz.
Kariyerinin başında olanlar ya da “acil” iş arayanlar görüşme ve özellikle teklif aşamasında bu tür detaylara çok dikkat etmiyor. Oysa ki gayet “pişmiş” çalışanlar her detayı sorguluyorlar, kendilerini tanıdıkları için, düşe kalka piştikleri için. Sorumluluğu alıp önce neyi gerçekten istediğimizi bir bulalım derim. Hijyen faktörleri değiştirebileceğimiz için değil, bize en uygunu bulabilmek için.
Aman Canel nerede tam istediğim gibi bir iş? Kim kaybetmiş de ben bulayım?
Derim ki zihninizde engelleyici inançlar mı var? O zaman koçluk hatta derindeki duygular için psikolojik danışmanlık çok destekleyici olur. Yok normal şartlar altındaysak, bunca zaman, “tam da zihnimdeki hayalimi gerçekleştirdim, çünkü çok inandım” temalı başarı hikayeleri hiç mi okumadık? Okuduğumuza mı inanmadık? İnanmıyorsak koç ya da psikolog desteğinde ısrar ederim.
İnanıyorsak ve tam da şu anda halen birileri bir yerlerde hayallerini gerçekleştirebiliyorsa, o zaman kendimiz için de biraz daha CESARET! 🙂
İlk Yorumu Siz Yapın