Bir kongreyi daha devirdik ve bir blogger olarak assolist gibi sonlara kaldığımın farkındayım.
Mazeretlerimi sıralamayarak kendime evvela kendi derlemiş olduğum erteleme yazılarımı öneriyorum. Evet evet, bazen onları okuyup da yazabildiğim doğrudur.
Bu yıl ne hikmetse türlü aksiliklerle iki gün de geç kalmayı başardım, kaçırdığım oturumlar da oldu, çok sevdiklerim de. Tek tek oturum özetleri yazmak isterim ama biraz daha gözlemlerle de bezeli olsun istiyorum bu defa.
Her ne kadar geç kalmış olsam da, ilk gün, magic of the glove performansına bayıldım. Gayet enerjik, hoş ve keyifli bir başlangıçtı. Fena mı canım sahnede takım elbiseli uçan adamlar görmek. 🙂
Ancak sonrasındaki ana konuşma için ne yazık ki sarkacın diğer ucundayım. Gerçekten gına geldi, Y kuşağı ve türevi söylemlerden, benzer ifadelerden. Bence günün ilk konuşmasını yapan kişi öyle biri olsun ki, ya da öyle bir konuşma yapsın ki, hikayelerle bezesin konuşmasını hele ki sunum yapmayacaksa. Yapacaksa da öyle görsel olsun ki, evet ya bir yıl bekliyoruz kongreyi vallahi de değiyor diye başlayalım güne, olmaz mı? Ne bileyim, bir Nasuh Mahruki olur, bir Ali Sabancı olur, bir Cem Boyner olur; olur da olur. Ahmet Dördüncü’nün şahsına saygım sonsuz olmakla birlikte konuşması ile derdim vardı. Konu ile ilgili önerilerimi de bizzat ve daha sonra sunmaya devam edebilirim.
Bilmem bana mı öyle geldi, bu yıl kongre daha kalabalıktı sanki. En güzel yanlarından biri elbette ki oturumlar dışında eski dostları görmek ve yenileri ile tanışmaktı. Bir türlü bir araya gelemeyip orada lafladığımız doğrudur. Yemek sırasının uzunluğu, kalabalıktan girilemeyen oturumlar, hadi ayakta dinliyoruz diyelim defalarca açılıp kapanan kapılardan stres katsayımız ara sıra yükselse de pozitife odaklanmayı seçtik.
Diğer yandan standlarda çok farklı ve yeni şeylere rastlayamadım, keşke daha fazla ve daha farklı şirketler de olsa. Yerinde Masaj var ya, o hep olsun ama. Bayılıyorum. 🙂
Şimdi gelelim, en çok neleri sevdim ve sırf neler için gitmeye kesinlikle değerdi?
Fazıl Oral ve Ümmiye Koçak oturumları için 2 gün deneyimlediğimiz her şeye değerdi.
Hangimiz muhteşem yeni şeyler duyduk ya da hangimiz dünyayı kurtaran şeyler yazıyoruz? Mesele hakikaten tüm olup bitenden damıttığımız ve kalbimize dokunan ne var, tam da bu.
Fazıl Oral, sunum adamı. İki kere iki dört. 🙂 Allah yetenek vermiş. Böyle. İnsanı sallamayı çok iyi başarıyor, daha ne olsun?
Ümmiye Koçak da kalbimize dokunmadı deldi geçti. Nasıl özlüyoruz doğallığı, doğal liderliği, azmi ve haklı zaferi.
Sevdiğim oturumların hepsinden bana kalanları elbette ikinci bir yazı olarak yayınlayacağım, “bağzıları” uzun yazdığım için kızıyor sonra. 🙂
Son olarak, o tweetler var ya, öyle kolay atılmıyor. Bunu en iyi son oturumda şarjım bitince anladım. Nasıl keyifli nasıl rahatmış ayaklarını uzatıp da oturum dinlemek. Gerçekçi payı olan şaka bu tabii ki. Ayşe Arman, Gülben Ergen, Deran Taşkıran ve Gamze Cizreli anne oturumuna bayıldım, şarjım olsa da tweet atar mıydım bilmem. Çocuğu olsun olmasın her kadının “cidden annelik çok güzelmiş be” dediği bir oturumdu sanırım. 🙂
Yine de son oturum Ümmiye Koçak olmalıydı görüşümü de belirtmeden geçemeyeceğim, keşke en büyük salonda hep birlikte dinleyebilseydik.
Ezcümle şunu kabul etmek gerek, bazen eleştirebiliriz ya da ayakta alkışlayabiliriz, her ne olursa olsun Türkiye’de personel yönetimi derneği kaç tane? Elbette İnsan Kaynakları camiası olarak kongrelerimiz de sınırlı ve bir araya gelme şansını böylesine yakalayabildiğimiz büyük bir organizasyon için, tüm emekleri için ve özel davetleri için Özlem Hanım’a ve Peryön ekibine çok teşekkürler.
İlk Yorumu Siz Yapın