Sadece “Alkış Almak İçin” Yaptıklarının Farkında mısın?

Sen, ben, biz; hepimize bu soru aslında. Türk gibi başlayıp Alman gibi sürdürüp İngiliz gibi bitiremediğimiz şeyleri düşünelim mesela, bir hışımla bir hırsla ya da “çok istediğimizi” zannederek başladığımız ama sonunu getiremediğimiz. İstikrarlı çalışmanın öneminden dem vururken bir milim dahi ilerleyemediğimiz. Birçoğumuz daha fazla başarı, ün, para, edinimler elde etmek istiyoruz da peki ya sorumlulukları, uğruna vazgeçmemiz gerekenler ve getireceği / getirdiği yükleri de aynı derecede istiyor muyuz?

İşte tüm bunları “teoride” bilmemize rağmen, yine de yola koyulmamızı sağlayan bir şey oluyor bazen.  Bir “an” da yaşayacağımız bir “şey” için.

Şöyle bir etiketleme vardır mesela. “Maymun iştahlı” Bir başladığının sonunu getirmez, her şeye atlar, her şeyden biraz birazdır, hiçbir şeyde uzmanlaşamaz vs. Tam olarak neden maymun iştahlıdır bir insan, karakteristik özellik mi sadece?

Hiç düşündünüz mü bilmiyorum, bazılarımızda başarmak, alkış almakla eş değer.  Özellikle içsel başarı kriterleri yerine dışsal olanları önemseme eğilimi varsa. Alkışlanmak. Onaylanmak. “Hımm, oldun sen, yaptın sen, aferini” duymak. Kimler tarafından olması gerektiği de yüklediğimiz anlama ve konuya göre de değişir.

Mesela, bir kongreye davet edilmek, kongreye katılmaktan önemli olabilir. Bir kitap yazmış olmak, ne kadar okunduğundan, kaç yüreğe ulaştığından daha mühim olabilir. Ya da evlenmek evliliği sağlıklı sürdürmekten daha kıymetli olabilir. Hayatındaki en düşük kilosuna bir kez olsun bile inmek, sürdürülebilir bir kiloda sabitlenmekten daha çekici olabilir.

Yani bir kez kocaman alkış, istikrardan hep öndedir. Belki de bundandır maymun iştahı, alkış aldığı alanda sesler zayıflayınca, daha güçlü alkışlanmak için yeni alan arayışları.

Bu kötü bir şey mi? Bence değil; eğer kişi farkındaysa, bir de bu dürtüsü ve isteği onu yaprak gibi amaçsızca savurmuyorsa.

Hepimizin eksileri, artıları, zayıflıkları, utançları, gizleri, güçlü yönleri var. Elbette her insan bir nebze onaylanmak, kabul görmek ister. Bunu doyuracağımız alanlar olaylar kişiler farklı sadece. Bu arzu kendimizi yok etmeye, kabul etmemeye ve silikleştirmeye doğru götürüyorsa ciddi bir sıkıntı ya da patolojik durum var denebilir kanımca.

Eğer bunun farkındaysak ve evet alkış almayı seviyorum diyorsak, şu yarım kalmış işlerimize bir bakalım derim. 🙂

Yarım kalmışlıkların insanı çok yorduğu bir gerçek. Erteliyorum, yarım bırakıyorum, ne olacak bu halim deyip de kendimizi suçlamadan önce bir bakalım derinden.

Gerçekten bunu yapmayı istiyor muyuz? Yoksa başlamadaki dürtümüz alkış almak mıydı? Şu anda ne kadar istiyoruz? Emek, zaman, çaba harcamaya değer mi?

Eğer, kesinlikle değer diyorsak, konumuz her ne ise ve başlangıç sebebi ne olursa olsun bugün odaklanmak, ilerletmek istiyorsak, bir şeyi göze alacağız. “İstikrarlı” olmayı. Emeksiz yemek olmaz, en bilindik şey bu.

Başarının istikrarla geldiği yüzlerce örnekle kanıtlanabilir. Peki, istikrarı nasıl sağlayacağız?

Bir şeyi çok istersen yaparsın, zihnin engel tanımaz. Bazen de istersin de kuruntu üretme fabrikası beynin o kadar aktiftir ki bahanelerinden nefes aldırmaz. İşte bu zamanlar için kendimizle bir sürdürülebilirlik anlaşması yapmaya ne dersiniz?

Neden istiyorum? Gerçekten neden istiyorum? Uğruna feda edeceklerim neler? Hayatımın bütününü nasıl etkileyecek? Neler beni bu yolda kararlılıkla tutar? Olur da değişmeyi istemeyen yanım ensemden geriye doğru çekerse, ben ileri gitmek için neleri fener yapacağım yoluma? Yazmak şifadır diyorum ya sıklıkla, bir de bunları yazınca daha da ciddiye alıyor insan. En azından sıkı bir yüzleşme oluyor.

Bundan ala gelişim fırsatı mı olur?

Not: Bu konuda kulağıma kar suyu kaçıran Murat Tali’ye çok teşekkürler.

canel Yazar:

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir