Hele ki kadınlar için… Ezber bozmak kadınlara mı has? Elbette değil ancak bu coğrafyada pozitif ayrımcılık için ekstra çaba sarf etmek gerektiği aşikar. Her geçen gün gözlemliyorum ki, ne meslek ne öğrenim düzeyi ne sözüm ona “kültür” seviyesi, aldatmasın kimseyi, “kadın” her kesim tarafından yok sayılabiliyor. İspatlanamayan psikolojik şiddet, bin bir ilişkinin içinde. Şikayet ederek bertaraf etmek mümkün olmadığı gibi, geriye elimizden ne geliyorsa yaparak var olmak, gelişmek ve ezber bozmak kalıyor.
Bu ülkede gerçekten ezber bozan kadınlar var. Aslında her gün bir yerlerde şartlarını zorlayarak var olma savaşı veren, türlü psikolojik ya da fiziksel şiddete rağmen ayakta kalan kadınlar var ama bahsedeceklerim kimine göre şanslı kimine göre şanssız hayat hikayelerinin içinde gerçekten “ezberi” bozanlar.
Turkish WIN’in geçtiğimiz hafta düzenlediği keyifli ve verimli seminerde birbirinden harika altı kadını dinleme fırsatım oldu. Kimilerini tanıyor olabilirsiniz ya da hiçbirini tanımıyor olabilirsiniz. Önemli olan şey, “ben yaptıysam sen de yapabilirsin” diyebilmek adına aktardıklarıydı. Seminerden sonra bir istiklal caddesi boyunca yürürken o kadar çok sorguladım, o kadar çok düşündüm ki.
Sahi insan ezberini nasıl bozar? Dert, sorun, engel dediğimiz nedir? Kendime göre koşturmacalı hayatımda bazen gayet büyük bir at gözlüğü taktığımı hissediyorum. Şöyle uzunca bir merdiven alıp göğe tırmanasım, yıldızlardan hayatıma bakasım var. Bakmalıyız da aslında. Çevremizde kimi zaman en yakınlarımızın, kimi zaman hayatımıza yeni aldığımız birinin bizi sözüm ona korumak adına engellemesine aldırmadan. Bakmalıyız, kuş bakışı. Ne istiyorduk ve şu anda neredeyiz? Umudumuz hala canlı, enerjimiz yerinde mi? Kaynağımız var mı, yoksa ne yapmalı? Yoktan var eden, hayallerine ulaşmış “tek bir insan” bile varsa bu dünyada, bizim de hayallerimize giden yolun engelleri olsa da, sonu aydınlıktır.
Ezber bozan, ayaklarının üzerinde duran, kendi olma mücadelesini kazanan ve başaran kadınların hikayeleri yolun bir yerinde karanlıkta kalanlara umut olsun, tünelde ışık olsun.
En etkilendiğim hikaye Emek Hukuk Bürosunun sahibi Altın Mimir’in hikayesiydi. Kagider üyesi olan Altın Hanım’ın bürosunda çalışanların hepsinin kadın olması da tesadüf değil, kadının toplumdaki varlığını yükseltmek adına yaptığı bilinçli bir tercihmiş.
“Kadın ve erkeğin eşit olmadığı bir coğrafyada 8 kız çocuklu bir ailenin kızı olarak dünyaya geldim. Kadınların kaderinin belirli yollarla zaten çizili olduğu topraklarda, 5 yaşında bir şeye karar vermiştim. Kadın erkek herkesin saygı duyduğu bir tek kadın vardı o da Savcı Nurhayat Hanım. Ben de o gün dedim ki, büyüdüğümde cinsiyet bağımsız her insan tarafından saygı gören bir insan olacaktım! Hayal etmek ulaşmak istediğin yeri bilmektir. Karar vermek de başarıya giden yolun yarısını tamamlamaktır. Beş yaşında karar vermiş olsam da, kurduğum hayale ulaşmak hiç kolay olmayacaktı, maddi manevi hiçbir destek almadan bu yolda yürümek için gereken ilk şey çok istemek ve güçlü bir inançtı. Üniversite bir hayal olsa da, önce hemşirelik okulunu bitirdim. Sonra çalışmaya başlayıp para biriktirip bir yandan üniversiteye hazırlandım. Kader bu ya, 5 yaşında onu gibi olacağım dediğim savcı gibi, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesini kazandım ve hiçbir zorluğa aldırış etmeden İstanbul’a göç ettim. Birçok engellemelere ve aile yardımı olmamasına rağmen. Hayal ettiğiniz her şeye dikkat edin, çünkü gerçek oluyorlar. Diğer yandan ailemden habersiz evlenmiş ve hamile kalmıştım. Yaşadığım sorunlardan dolayı boşandım. Ve durumum tam olarak şuydu, 22 yaşında eşinden ayrılmış, stajyer bir avukat ve çocuğunu dünyaya getirme şansı hamileliğin problemli olmasından dolayı %1. İstediğim şeylerin olacağına inancımla hamileliğin yarısını hastanede geçirerek oğlum Emek’i dünyaya getirdim. Hayattaki en büyük şansım o oldu, büromun adı da Emek Hukuk Bürosu. Oğlum bugün hukuk fakültesi ikinci sınıf öğrencisi ve o da avukat olmaya karar verdi. Hayatta tesadüfler yoktur. Tüm zorlukları fırsata çevirirken ve kariyerimi de inşa ederken, oğlum her zaman benimle gurur duyduğunu söyledi. Yani hem kariyer, hem çocuk, iş ve özel yaşam dengesi mümkün. Her karar akıl süzgecinden geçse de siz yine de yüreğinizin sesini dinleyin!”
Her ne kadar umudumuzu, diğerlerinin hikayeleri yeşertebiliyor olsa da, hepimiz kendi filmlerimizin hem başrolünde hem yönetmen koltuğundayız. Asıl ışık kalplerimizde ve inancımızda, duyabildiğimiz ve duyduğumuza izin verdiğimiz oranda emin adımlarla yürüyebileceğiz.
Dinlediğim diğer hikayeler ise ikinci yazımda.
İlk Yorumu Siz Yapın