Yıllar önce yazmıştım, hemen hemen 5 yıl olmuş olmalı, büyük ve küçük ölçekli şirketlerde çalışmanın temel farklarına dair.
Büyük ve küçük kavramlarını çok sevmesem de ayırt edici oluyor, aslında start up ya da start up ruhlu şirketler ile ununu elemiş duvara asmış şirketler diye de ayırabiliriz.
Kurum kültürlerinden birinin ruhunun oldukça genç diğerinin ise şanslı ise orta yaşlı olduğunu düşünüyorum. Tabiri caizse.
Bu defa bahsetmek istediğim ise çok başka.
İnsanlar gücünü nereden alır? Bulunduğun kurum bunu nasıl etkiler?
Büyük kurumsallarda gücünü sistemden, koltuktan alman olası, hele ki yönetici isen. İş yaptırmak için unvan ya da cc ye eklediğin bir üst yönetici yetebilir, dedikodulara mahal verse de ya da sana sonunda gıcık olunacağını bile bile.
Start up ruhlu ve dinamik şirketlerde ise gücünü ikili ilişkilerden alırsın.
Almak zorundasın. Aksini yemezler.
Plaza insanı diye tabir edilen ancak plaza ile betimlemenin yanlış olduğunu düşündüğüm karakterler, hani şu üstüne skeçler yapılan beyaz yakalılar bu tarz organizasyonlarda beslenemez, çünkü burada samimiyet esastır, her şey kabak gibi ortadadır.
Vücudun kendisine iyi gelmeyeni hızla dışarı atması gibi, bir vadede hızla organizasyon dışına itilir.
Her zaman işe alım sürecinde kendini belli etmiyor bu tarz karakterler, sanki tutkulu ve yenilik istiyor, edindiği deneyimleri şirketi bir adım öteye götürmek istiyor gibi bir görüntü çiziyor, İK ve ilgili ekip lideri de bunu yiyor olabilir. Ama bunun deneme süresinde rövanşı var.
Çok çabuk belli eder kendini hantal yapı insanları.
Geçmiş yazımdaki deneyimlere ek son 5 yılda emin olduğum bir şey var, problem çözmekten hoşlanmıyor, belirsizlikten nefret ediyor, her an dalga ve sert rüzgarla uğraşmak zorunda kalma ihtimalinden hoşlanmıyor, aşırı belirgin görev tanımlarından hoşlanıyor ve dert de bizim kazanç da bizim bu gemi hepimizin diyemiyorsan start up ve o kültüre sahip şirketlerden uzak dur.
Dinamizm, eğlence, esnek saatler, rahat kıyafetler, gelişim ve birlikte büyüme gibi kazanımlara giden yol az önce yazdıklarımdan geçiyor. Ne kadar ekmek o kadar köfte.
Ancak bana kalırsa, önümüzdeki yıllarda büyük hantal yapıların küçük dinamik oluşumlara dönüşeceğini ön görürsek, “esneklik” herkesin her hâlükârda hızlıca kazanması ve geliştirmesi gereken bir yetkinlik.
İlk Yorumu Siz Yapın